15 Eylül 2020 Salı

Gökyüzündeki Ütopya

Düşlerde yaşadılar
Yoluna ay ışığı düşen
Herkesle buluştular.
Yol ile gökyüzü arası
Bir ütopyadaydılar.
Yol yer çekimsizdi.
Bir gökyüzü vardı
Buluttan dostları olan
Bir gökyüzü vardı
Bereketli yağmurlar veren
Bir gökyüzü vardı
İçlerini döküp saçtıkları
Bir gökyüzü vardı
Ağlayıp güldükleri
Bir gökyüzü vardı
İstedikleri resmi çizdikleri
Bir gökyüzü vardı
Gönüllerince çocuklaştıkları
Bir gökyüzü vardı
İstedikleri dansı ettikleri
Bir gökyüzü vardı
Utanmadan ağladıkları
Bir gökyüzü vardı
Türkülerini söyledikleri
Bir gökyüzü vardı
Yeterince
Konuştukları
Sustukları
Düşündükleri
Dinledikleri
Anladıkları...
Tanımadı kimse onları
Gökyüzünden başka.



8 Eylül 2020 Salı

Söndürülen Işıklara

Annemin öğretemedikleri,

Babamın öğütleyemedikleriyle

Büyüdüm.

Anlatılmamış masallarım,

Okşanmamış saçlarım var

Paylaşılmayan sevgiyle

Gösterilmeyen şefkatle

Dopdolu içim dışım.

Öğretilmeyen bilgilere aç

Sevgisizliğe, saygısızlığa

Tokum.

Varlığın soyut

Yokluğun somut olduğu

Çılgın bir çocukluktu benimkisi...

Belki bundandır

Herkesin ana babasını

Kendiminkilerin yerine koymam

Belki bundandır

Her seviyorum diyene

İnanacak kadar aptallığım.

Belki bundandır

Uzanan elleri

Babam sanmam.

Belki bundandır

Her cana şefkatle yaklaşmam.

Belki bundandır

Düşümde herkesle

Aile olmam.

Belki bundandır

Rastlanan her yüzde

Aile aramam.

Belki bundandır

Gerilimlerim.

Kimse niye sormuyor

Sen nasıl büyüdün diye

Daha vahimi

Büyüyebildin mi diye...

4 Eylül 2020 Cuma

Nida

Biri tutsun beni

Yoksa düşerek

Dünyanızı yıkacağım.

Biri tutsun gözlerimi

Ben ağlarsam

Dünyanız boğulacak.

Biri tutsun beni

Ama sahiden tutsun

Ben buradayım,

Yanındayım,

Yalnız değilsin

Desin.

Bu karanlık beni

Kör edebilir,

Köreltebilir.



2 Eylül 2020 Çarşamba

Yalnızca Sev

Afrikalı bir insan kadar aç

Şu çocuk kalbim,

Sevmeye ve sevilmeye…

Onlar bir lokma ekmeğe,

Bir yudum suya,

Bense bir tutam sevgiye

Muhtacım…

Yalnızca sev ki yaşat…

Kalbim yokluğunu çekerken

Anladım…

İnsanoğlu sevgiye aç…


1 Eylül 2020 Salı

Sesli Kalp Kırılmaları

Bir çatırtı duydu. Ayak bileğinden geldiğini düşündü. Bu kadar uzun ve yorucu bir günün ardından bileğinin dayanamadığını düşündü. Oysaki yalnızca kalbi kırılmıştı. Hâlihazırda sürekli kırılmaya müsait kalbi. Sürekli istismar edilen kalbinden gelmişti o ses. Belki de bu istismara bu kadar izin vermemeliydi. Çünkü buna izin verdiği ölçüde bu sesleri duyuyordu zaten. Farkındaydı bunun.

Kalp ve beyin bileşimi olan kimyasal varlık insan. Diğer insanların görmezden geldiği ya da görmemeyi tercih ettikleri adem evladı. Her bir kalp beyin bileşimini önemli sayardı o. Kırılmasın, yorulmasın veya yanılmasın diyerek düşünürdü herkesi ama insanlar ne anlamak isterse onu anlardı. Daha alması gereken çok ders vardı bu hayatta…

Sürekli, kalbini kırık hissediyordu. Bu feci durum onu çok yoruyordu. Pek tabii böyle bir durum birçoklarını yorar. Aslında ihtiyacımız olan kabullenmek. İnsanlar, herkese karşı beklediğimiz şekilde duyarlı ve hassas olamaz. Sanırım herkese karşı duyarlılık gösterebilmek daha korkunç olurdu. Ama o bunu yapıyordu ve sonuçta derin buhranlar içinde buluyordu kendini. Sakın siz yapmayın. Siz kendinizi düşünmediğiniz sürece başkalarının sizi düşünmesini beklemeyin ki beklentiler de çokça üzer.

O, ufacık bedeninin içindeki kalbini hissedebiliyordu. Sanki her bir kırılmayla kocaman bir kalp doğuran öylesine mucizevi güçte, sanki her kırılışında ilk kez kırıldığını sanan öylesine şaşkın bir kalbi vardı. Peki, o da bir kalp-beyin bileşimi değil miydi herkes gibi. Elbette, ne herkesten farklı ne de herkes gibiydi. Ama o beynini değil de kalbini kullanmayı tercih ediyordu.

Kalbini her onarışında kalbine şöyle söz veriyordu: ‘’Tamam, kalbim, bu defa yetti. Omuzlarındaki yükü beynime taşıtacağım. Beynim daha güçlü, evet haklısın ama bu da beynime haksızlık olmaz mı? Tıpkı tüm yükü sana yüklediğim gibi… Utanıyorum kalbim, sana taşıyamayacağın sorumluluklar vermekten, beynime gereken sorumlulukları verememekten.’’

Denge. Evet, mesele kalbi ile beyni arasındaki dengeyi kuramamasıydı. Kalbine verdiği ağırlık onu hep şu görüntüye hapsederdi: Karşılıklı iki tepe var ve bir şeritle bağlılar. Tabii tepenin biri kalp biri beyin. İşte hayattaki dengemiz o şeridin tam ortasıdır ve o, şeridin kalbe en yakın noktasında yaşıyor. Her defasında dengeden çok uzak o konumda dizlerini karnına çekmiş, başını da dizlerine gömerek ağladığı karede buluyordu kendini. Yiyordu kendini. Onu acıtanlara yapamadıklarını kendi ruhuna yapıyordu. İstiyor ki gereken dengeyi sağlasın ama denge noktası onun için hiç görmediği engin denizler, uçsuz bucaksız kâinat gibi yabancı, belirsizdi ve hatta denge noktasının varlığından bihaberdi.

Daha çok üzülmesi, daha da çok kırılıp dökülmesi ve pek çok kere daha kendini kaybetmesi lazım. Gereken dengeyi sağlayabilmek için. Belki de kendini bulmasının yolu önce kaybolmasından geçtiği için.

Cam Kırığı Diye Yazılır

Cam kırığı gibi yazılır İnsan gibi görünür Gözyaşı döker Un ufak olur Ya da Paramparça. Kanlı canlı görünür, Aslında Cam gibi kırılgandır. C...